Aile Sistemi Açılımı Uygulayıcısı/Uygulayıcı Yetiştiricisi, Öğretim Görevlisi, Yazar...

Deniz Öztaş; TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı. Bir nefeslik mola verilen durakta;

ETKİNLİK TAKVİMİ
Pts
Sal
Çar
Per
Cum
Cts
Paz
P
S
Ç
P
C
C
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
22
23
24
25
27
29
30
1
2
3
4
5
Deniz Öztaş ile Aile Sistemi Çalışması – İzmir
20/04/2024    
10:00 - 18:00
Her şey ailemizle ilgilidir! Aile ve Organizasyon Sistemi Çalışması Organizasyon ve aile sistemleri çalışmaları,  nesiller arasındaki ilişki ve bağlara dayalı uygulamalardır. Alman psikolog ve teolog Bert Hellinger tarafından geliştirilmiş [...]
Deniz Öztaş ile Aile Sistemi Çalışması – İzmir
21/04/2024    
10:00 - 18:00
Her şey ailemizle ilgilidir! Aile ve Organizasyon Sistemi Çalışması Organizasyon ve aile sistemleri çalışmaları,  nesiller arasındaki ilişki ve bağlara dayalı uygulamalardır. Alman psikolog ve teolog Bert Hellinger tarafından geliştirilmiş [...]
Deniz Öztaş ile Aile Sistemi Çalışması – Nişantaşı
26/04/2024 - 27/04/2024    
10:00 - 18:00
Her şey ailemizle ilgilidir!   Aile ve Organizasyon Sistemi Çalışması Organizasyon ve aile sistemleri çalışmaları,  nesiller arasındaki ilişki ve bağlara dayalı uygulamalardır. Alman psikolog ve teolog Bert Hellinger [...]
Deniz Öztaş ile Aile Sistemi Çalışması – Acıbadem
28/04/2024    
10:00 - 18:00
Her şey ailemizle ilgilidir! Aile ve Organizasyon Sistemi Çalışması Organizasyon ve aile sistemleri çalışmaları,  nesiller arasındaki ilişki ve bağlara dayalı uygulamalardır. Alman psikolog ve teolog Bert Hellinger tarafından geliştirilmiş [...]
Events on 20/04/2024
Events on 21/04/2024
Events on 26/04/2024
Events on 28/04/2024

Tanrı Nöronlarda Mı?

tanrı00

Tüm davranışlarımız ailemiz ve çevremiz tarafından koşullandırılmıştır. Bu davranış ve düşünce biçimi beynimizde güçlü nörolojik yollar oluşturur. Bu belli bir konu çalışma sonucunda ustalaşmak ile aynı mantıktır. Uzun süre piyano çalarsanız beyniniz tüm hareketleri öğrenir. Benzer şekilde etrafımızdaki düşünce tarzlarını, düşüncelerden dolayı oluşan duygusal tepkileri bir nevi beynimize kodlar ve bu şekilde davranmaya devam ederiz. Aşağıda daha geniş bir şekilde bilimsel olarak açıklandığı gibi sosyal olarak uyum sağlamak beynimizin doğasında vardır ve bu durum bize bir konfor alanı sağlar.

Peki bu durumda, insanlar zihinlerine mahkum mu? Bu konuda yapılabilecek bir şey yok mu?
Bilinçli varlıklar olduğumuza göre doğal olarak bu konuda yapılabilecek bir şey olmalı. Geçmiş dönemlere kadar bilim “bilinç”i açıklayamıyordu. Yakında zamandaki nörolojik gelişmeler artık daha bilinçli…

tanrı02

Beynimizde kurulu olan nöroplasticity mekanizması sayesinde özfarkındalık-bilincine sahip olduğumuzda hayat tecrübelerimizi zenginleştirebiliyoruz. Bu konudaki Tanrı Nöronlarda videosu bize detaylı bilgi veriyor. (Video kısmında Türkçe alt yazı ile izleyebilirsiniz.)

  1. Sosyal Nörobilim

Norepinefrin gibi bazı nöronlar ve nörotransmitter’lar

, düşüncelerimizi diğer insanların etkisinden korumak zorunda olduğumuzu hissettiğimizde; ‘savunma amaçlı’ durumu tetiklerler. Korktuğumuzda veya benzeri bir duygusal durumda ‘limbik sistem’ devreye girer ve mantığımız devre dışı kalır. Böyle bir durumda her türlü dışsal etkiyi tehdit olarak algılarız.

Diğer bir koşulda, fikirlerimizin onaylandığı, takdir edildiği zaman bu savunma mekanizması devre dışı kalır ve dopamin, ödül nöronları hareket geçer ve kendimizi güçlü ve güvenli hissederiz. Bu sebeple kendimize güvenen bir inanç yaratırsak beynin bedenimizde müthiş bir etkisi olur. Bu başka bir ilaca olan inanç da olabilir; ‘plasebo etkisi‘ gibi… Dopamine destek olan serotonin üretimi de artar.

Sonuç olarak aslında çok da önemi olmayan “Sosyal Onay” beyinde dopamin ve serotonin üretimini artırır, kendimizi iyi hissederiz.

tanrı04

  1. Ayna Nöronlar & Bilinç

Büyürken davranışlarımızın genelini yaşadığımız sosyal çevre oluşturur. Nörobilim sayesinde kişilik ve empati üzerinde daha bilimsel temelleri anlıyoruz. Ayna nöronlar diğer insanlardaki duyguları beynimizde benzer şekilde canlanmasını sağlıyor. Bu empatik nöronlar bizi diğer kişilere bağlar ve diğerlerinin ne hissettiklerini anlarız.
Bu nöronlar hissin bize veya başkasına ait olması ile ilgilenmezler. Bu sebeple sosyal ortamımızla daha uyum sağlama isteği içerisinde oluruz. Bu da biz “Kim olduğumuz” ve “Bizim nasıl görüldüğümüz” arasındaki sürekli ikiliğe yol açar. Bu da kimliğimiz ve öz güvenimiz üzerinde stres yaratır.

“Ancak özfarkındalığa sahip olduğumuzda, kendimizi tanıdığımızda duygularımızı düzeltebiliriz. Çünkü o duyguları oluşturan düşünceleri kontrol edebiliriz. Bu hatıraların yenide ele alındıklarında nasıl değiştiklerinin ve protein senteziyle nasıl geri dönüşüme uğradıklarının nöro-kimyasal bir sonucudur. Kendini gözlemleme, beynimizin nasıl çalıştığının şeklini derinlemesine değiştirir. Bu durum, duygularımızı inanılmaz ölçüde kontrol edebileceğimiz özdüzenleyici neokortikal bölgeleri aktive eder. Bunu her yaptığımızda, akılcılığımız ve duygusal esnekliğimiz güçlenir.”

tanrı03

Aksi durumda ne olmakta? Her tepkimiz dürtüsel olduğu için %95 oranda davranışımızın kaynağı bilinçaltı olacaktır. Bilincimiz ise bize bu davranışımız için – genellikle dışsal olacak – bir bahane bulacaktır.

Böylece bizler davranışlarımızın bizim kontrolümüzde olduğuna inanırız.

Zihnimizin iki temel kaynağı vardır; hatırlarımız ve deneyimlerimizdir. Geçmiş kökenli olan bu kaynaklar, bize zihnin değişiklikleri sevmemesinin sebebini de gösterir. Örnek verecek olursak, başında gelen bir olay bize olumsuz duygular yaratır ve biz onun şunun yüzünden diyerek bir bahane ile olayı çabucak atlatırız: Ancak bu ileride üstüne basınca patlamayı bekleyen mayındır…
tanrı01

  1. Tanrı Nöronlarda mı?

Nöronlar elektrik sinyallerini taşıyan hücrelerdir. Bunlar elektrik dalgaları oluşturur. Her düşünce bir elektrik dalgasıdır, dolayısıyla birbiri ile çelişen iki duygu, fikir zihinde gerilim yaratır. İrademiz ile bu uyumsuzluğu azaltmaya çalışırız. Evrim de doğada benzer şekilde davranır ve doğal seleksiyon ile doğa azami uyum içerisinde bir denge sağlar.

Bilim bugüne kadar “ben kimin?” sorusuna net bir cevap veremediğinden dolayı, insanlığın bir kısmı kendini dine veya diğer ruhani öğretilere yönlenmiştir.

Beynimizin sol tarafı temel inançlarımızın olduğu mantık tarafıdır ve değişiklik istemez, sağ taraf ise bu durumu dengelemeye çalışır. Bize yenilenmeye teşvik eder. Temel inançlarımız güçlü ise değişim imkansızlaşır. Bu da başkaları ile empati kurmakta zorlanırız. Beynimizdeki her nöral etkiletişim bir merkeze bağımlı olmadan aktif ve inaktif olabilir.

“Titreşen bilincimizi oluşturan nöral birliktelikler, bizi kendi nöronlarımızın çok daha ötesine götürür. Bizler, çevremizde nöronlarımızın diğer nöronlarla bağlantılarının bilincinde olduğumuzdan selebral yarım kürelerinin eşit derecede birbirleri ile elektro-kimyasal olarak etkileşimlerinin sonuçlarıyız. Hiç bir şey dışsal değil! Bu varsayımsal bir felsefe değil. Bu, kendimizi diğerleri yolu ile anlamamıza yol açan ayna nöronların temel özelliği.”

Bu demek oluyor ki, zihnimizdeki nöron etkileşimleri her an değişiyor ve bu çevre ile bağlantılı… Zihin her an yeni bir kişilik/imaj yaratıyor, temelinde de hatıralarımızda yarattığımız iskelet… Bu da son dönemlerde, “Anda Olmak” diye Eckhart Tolle’ün bahsettiği zihnin belli bir imaja tutunmadan açıklık ve duruluk sağlayan, sakin bir zihinsel durumun neden bu kadar yaygınlaşmaya başladığını açıklıyor.tanrı05

Sonuç

Geleneksel eğilimimiz, kendimizi beklentileri yerine getirmek için toplumsal kalıpları ve etiketlemeyi destekleyen ‘hayali bireyci sabit bir imaj’ olarak tanımlamaktır. Beynimizi bu şekilde kodlarız. Bu da ‘şartlandırılmış düşünce yapısını’ oluşturur.

Ancak şartlandırılmamış, etiketlemeyen, yargılamayan zihin ile mutluluk ve doyuma ulaşabiliriz. Bu şekilde zihni meşgul eden şeylere ve maddiyata olan düşkünlük azalır ve çevremizde yapıcı davranışların oluşması sağlanır.

Kuantum fiziği bize gösterdi ki, her şey olasılıklardan oluşuyor. Bu da her şeyi mümkün olabileceği anlamına geliyor. Ne kadar yargılardan kurtulmuş, açık bir zihne sahip olursak o kadar düşünce yapımızı rasyonel olasılıklar üzerine dayandırabiliriz. Bu davranışımızı ve çevremizi etkiler.

Sonuç olarak her türlü deneyimimiz, beynimizi değiştirmektedir.

Öz-gözlem, özfarkındalık yaratacak ve yeni düşünce şekilde beynimizde tekrardan kodlanabilir… Özgür irademize kavuşuruz.

Zihnimiz bizim değil, bir zihnimizin patronuyuz… Zihnimiz sadece bir organ olan beynimizin ürettiği duygu ve düşünce; bunu gözleyen bunun ötesindeki kimiz?..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir